Cankaya Eskort Sokak Masasi Melis ile Sabah Bulusmasi

Cankaya Eskort Sokak Masasi Melis ile Sabah Bulusmasi

Çankaya, Ankara’nın şık ve hareketli ilçesi, orta sabah saatlerinde sokaklarının uyanışı, kafelerinin hafif telaşı ve komşularının kibar selamlarıyla kucak açar. Modern yapıları, yeşil parkları, zarif kafeleri ve geniş bulvarlarıyla çevrili bu ilçe, sabah ışıklarıyla başka bir canlılığa bürünür. Gökyüzü altın ve mavi tonlarla parlar, sokaklar taş masalarla usulca canlanırken kahve ve çiçek kokuları havayı doldurur. Çankaya’nın şehir ruhu, canlılık arayanlar için bir sabah vuslatıdır. İşte böyle bir Çankaya sabahında, eskort Melis ile yollarımız kesişti—onun sokak kenarı köşesinde, Çankaya’nın taş masalarından gökyüzüne uzanan, sokak masası tadında bir içtenliğin tam ortasında.

Melis, yirmilerinin sonunda, kısa, dalgalı saçları sabah ışığında tarçın gibi parlayan, yeşil gözleriyle ruhuna bir şehir canlılığı taşıyan bir kadın. Teni, gün ışığında ipek gibi parlar; sakin ama sıcak tavırları seni Çankaya’nın sabah serinliğinden bir anda canlı bir ana çeker, bakışı kalbine bir sokak öyküsü gibi yerleşir. Onun sokak köşesinde geçirdiğim dakikalar, Çankaya’nın yollarını bir sabah bahçesine çevirdi. Melis, sıradan biri değil; o, seni sabahın taze kucağına çağıran, her sözüyle kalbine bir can çizen, sokak masası gibi yalın bir yol arkadaşı. Onun sıcak enerjisi, Çankaya’nın şehir ruhuyla buluştuğunda, her an bir bahar sabahı gibi hissettiriyor.

Sokak Köşesinde İlk Kıpırtı

Her şey, Melis’in Çankaya’daki sokak kenarı köşesinde başladı. Hareketli bir caddeden, taş masaların gölgesine ulaştığımız bu yer, saksı çiçekleriyle çevrili, sade bir taş masa ve keten örtülerle süslenmiş bir oturma alanıydı; fonda usul bir kuş cıvıltısı, sokağın kahve kokusuyla birleşiyordu. Melis, üzerinde hafif bir gömlek ve uzun bir pantolon, duruşu sokağı kucaklar gibiydi. Bana gülümsedi, “Çankaya’nın sabah canına hazır mısın, yolcu?” dedi, sesi bir sabah esintisi kadar berrak ama içinde bir sıcaklık saklı. “Ama dikkat et, bu sabah ruhun benim öykülerimle sokakta kıpırdayabilir!” Elinde bir fincan kahve, gözleri çiçeklerin gölgesinde geziniyordu.

Köşeye oturduk; sokak kenarı, Çankaya’nın sabah manzarasıyla doluydu—saksıların taze renkleri, ağaçların usul gölgeleri, gökyüzünün altın-mavi dansı. Hava, kahve ve çiçek kokusuyla doluydu. “Burası benim canlılık alanım,” dedi, gömleğini omuzlarına düzelterek. “Seni bu sabah Çankaya’nın şehir nabzına taşıyacağım.” Gömleği, onun sıcak havasını bir dize gibi taşıyor, pantolonu yalın hareketlerini tamamlıyordu. Kahve fincanlarımız havaya kaldırıldı, sohbet bir sabah kıpırtısı gibi başladı; Çankaya’nın sokak öykülerinden, caddelerin sabah anılarına, oradan komşuların kibar selamlarına uzandı. “Hadi, bu canı iç alana taşıyalım,” dedi, elimi nazikçe tuttu, oturma alanının daha sakin bir köşesine, keten örtülerle kaplı bir sedire doğru yürüdük.

İç Alanda Sıcak Kıpırtılar

Melis’in iç alanı, sabah vakti bir sıcaklık köşesine dönüştü. Keten örtüler, sabah ışığının gölgeleriyle usulca oynuyor, sokaktan gelen hafif sesler alanı dolduruyordu. Etrafta sade, el işlemesi yaprak motifleri, bir köşede küçük bir fener yanıyordu. Melis, “Burası benim kıpırtı köşem,” dedi ve kuş cıvıltısına uyarak kibar bir gülümseme sundu, hareketleri bir sokak dalının canlılığı gibi. “Hadi, bu sabaha dal!” diye fısıldadı, beni yanına çekti. Gömleği yere usulca düştü, enerjisi sabah ışığında bir su damlası gibi parlıyordu. Bu alan, onun yalın dünyasıydı.

Keten örtülü sedire oturduk, Melis bir fincan kahve uzattı. “Çankaya sabahları benimle nefes alır,” dedi, gözleri bir şehir manzarası gibi derin. “Benimle her an bir kıpırtı.” Bana doğru eğildi, nefesi tenimde bir sokak esintisi gibi geçti. “Bu canı duyumsar mısın?” diye sordu, parmakları kolumda bir fener ışığı gibi gezindi. Sabah ışığı tenini bir bahar tablosu gibi aydınlattı, yalın ve sıcak. “Yolculuk başlasın,” dedi, enerjisi alanı bir canlı sabah gibi sardı. Bana bir öyküsünü anlattı—Çankaya’nın bir sokağında sabah vakti bir komşunun kibar gülümsemesi, caddede tesadüfen karşılaştığı bir dostun selamı. Her kelimesi, beni onun yalın dünyasına daha çok çekti. Ama asıl çekim, Melis’in sohbetteki sokak masası tadındaki berraklığıydı—her cümlesi bir güneş ışını, her bakışı bir sabah kıpırtısı gibi, sanki bu sabah onun en sevdiği şehir sahnesiymiş gibi anlamla doluydu. Alan, hafif seslerle usulca titreşti, fener ışığı yansıttı, Melis’in enerjisi beni bir sıcaklığın en derin anlarına taşıdı.

Sokakta Çankaya Sabahı

Melis, “Çankaya’nın sabahını gerçekten anlamak için onun nabzına dokunmalısın,” dedi ve beni tekrar sokak kenarı taş masaya çıkardı. Çankaya’nın sabah manzarası önümüzde uzanıyordu; saksıların taze renkleri, ağaçların usul gölgeleri, gökyüzünün altın-mavi dansı. “Burası benim canlılık sahnem,” dedi, gömleğini omuzlarına atıp masaya yaslandı. “Hadi, bu sabaha katıl!” Teni sabah ışığında bir ipek gibi parlıyordu, hareketleri bir şehir öyküsünün parçasıydı.

Sabah esintisiyle bana yaklaştı. “Ben bu sabahın yalın rehberiyim,” dedi, bakışları tenime bir yaprak gibi değdi. Sokağın kahve kokusu, onun çiçek kokusuyla birleşti. Eli kolumu nazikçe yakaladı, enerjisi bir bahar canlılığı gibi sıcak. “Çankaya’da nabız benimle başlar,” dedi ve gökyüzüne bakarak bir türkü mırıldandı. Sokak kenarı canlandı, sabah bir şehir şiiri gibi açıldı. Melis, sokak masası gibi bir yalın yol arkadaşıydı; beni Çankaya’nın şehir nabzına çekti, sıcak sohbetiyle ruhumu bir canlılık yolculuğuna çağırdı. “Seni bırakmam,” dedi, gülümsemesi alanı bir sabah köşesi gibi doldurdu. Bu sokak kenarı taş masa onun kıpırtı sahnesi, ben onun sabah yolcusuydum.

Sabahın Doruğunda Sıcak Dalga

Sabahın ilerleyen anlarında, iç alanda soluklandık. Melis, sedire uzandı, “Çankaya sabahları burada canı açar,” dedi. Saçları esintide usulca dalgalanıyor, gözleri hâlâ bir ışık gibi parlıyordu. “Ama içimdeki öyküler hâlâ seni çağırıyor,” dedi, beni kendine çekti. Sabahın serinliği tenini okşadı, ama o bir şehir sıcaklığı gibi derin.

Bana sarıldı, “Seni bu sabapta tutacağım,” dedi ve başka bir öyküye daldı—Çankaya’nın bir sokağında sabah vakti bir komşunun usul türkü mırıldanışı, caddede tesadüfen karşılaştığı bir dostun selamı. “Çankaya sabahları türkülerle derinleşir,” diye gülümsedi, sesi alanı doldurdu. Hareketleri bir sokak dalı gibi yalın, sıcaklık bir dalga gibi taştı. Esinti onun fısıltılarını taşıdı, alan onun enerjisiyle titreşti. Sohbetteki sakinlik, her anına sokak masası tadında bir berraklık katıyordu; sanki bu anlar onun için bir şehir şiiriydi. “Benden kaçamazsın,” dedi ve sabahın finalini alanda taçlandırdı.

Sokak Masası’nın Son Işıltısı

Final, sokak kenarı taş masada sahnelendi. Sabah güneşi Çankaya’ya yayılırken, sokak bir şehir fısıltısı gibi konuşuyordu. Melis, masaya yaslandı, “Burası benim kıpırtı köşem,” dedi. “Seni burada kucakladım!” Saçları esintide dalgalanıyor, gözleri hâlâ bir ışık gibi parlıyordu. “Bu sabah kalbine bir can dokundu,” dedi, son bir kibar bakışla beni bağladı. Sokak kenarı, onun sıcak gülümsemesiyle doldu.

Çankaya’nın Sokak Masası Tadında Sabah Buluşması

Melis’le Çankaya’da geçen sabah, bir şehir şiiri gibi. O, sokak masası; seni şehir nabızlarıyla kucaklayan, sıcak sohbeti ve yalın ruhuyla kalbine bir canlılık çizen bir hanım. “Çankaya benim kıpırtı sahnem,” dedi son olarak, dudaklarında kibar bir gülümseme. “Yüreğin çağırırsa, geri dön.” Çankaya’nın sokaklarına dalmaya cesaretin varsa, Melis seni bekliyor. Ama unutma: O, seni türkülerle sarmalar, gülümsemesiyle kalbine bir sabah canı dokur!


8 Mayıs 2025 tarihinde yayınlandı, 57 kez okundu

En Çok Okunan Yazılar

Tüm Yazılar »